Bizleri biz yapan, iyi de olsa kötü de olsa tamamen geçmişimiz, öğretilerimiz ve deneyimlerimiz. Tabii ki, aile eğitimi, genetiğimiz hatta anne karnı deneyimleri de var ve baş etkenler ancak bu yazımda sadece geçmişimizin etkilerini ele almak istiyorum.
İnsanoğlu, çocuk olduğu andan itibaren sürekli bir öğrenme süreci içinde ve o öğrenme süreci aslında temel taşlardan biri oluyor. Sürekli büyüyen çocuk acı veren çocukluk anıları biriktirebiliyor ve o acıyı tüm yaşamında farkında olmadan uygulayacağı alanları bilinçaltı rehberliği ile deneyimliyor.
Pek çok acımızın ilk katmanı bize çocukluk öğretir, büyük bir ustalıkla o bilgiyi alır ve sonra yaşamda uygulamaya başlarız, tabiî ki de uygulama alanları oldukça geniş.
Ve sonra yaş ilerlediğinde, anılar yumağı bayağı birikmiş olur. Bu sefer de savunmalar, kaçışlar, hayata karşı kendini kapatma süreci oluşabilir bazı kişilerde. Bu güvenli alan aslında herkesin içinde bir yerdedir. Sığınma alanıdır ve tadına doyum olmaz. Bidiğin tanıdığın her zaman iyi olandır, acısını bile bilirsin tanıdık olanın, üstesinden daha iyi gelmeyi sağlar.
İşte biriken anılar bazen bir duvar örebiliyor hayatta. Kendini kapatma, acıdan kaçınma, zaten yaşanmış üzüntülerin üzerine yenilerini koymamak adına bir sessiz haykırış misali içe doğru sessizleşme çabası beklide çığlığı oluveriyor.
Son günlerde, birkaç kere karşıma çıkan bir yazı var, birebir hatırlamasam da aklımda kaldığı kadar şöyle ki, ‘Yaşananlar yaşandı ve aynısını yaşamaktan korkma çünkü sen artık aynı sen değilsin’. Okuyunca da bir ferahlık geliyor insanın içine.
İşte aslında geçmişin en güzel sürprizli hediyesi çoğu zaman benzerini yaşama kaygı ve korkusuyla, hayata kendini kapatma yada kalbini insanlara kapatma olarak karşımıza çıkabiliyor. Canı yanmış insanoğlu, en kolayında buluyor çareyi, belki o kadar kolay değil ama güvenli en azından. Zaten yorgunluklarda kendiliğinden bu süreci başlatabiliyor.
Yaşanan negatif acı ve üzüntüler, bilinçaltı boyutunda bir süre sonra yorgunluğa ve yaşam enerjisinin azalmasına neden oluyor çünkü.
Yaşam coşkusunun düşmesi de kişiyi, hayata kapatan bir izolasyona geçiş başlatıyor ve bu çok kendiliğinden oluşan bir durum oluveriyor. Tüm bunlar çok normal süreçler. Buradaki özveri, ya destek almak yada iredeyi kullanarak küçük denemelerde bulunmak olmalı.
Sürekli geçmişi yanında taşımak, beden de omuzda ağrılar ve sırtta ağrılar oluşturur ve uzun vadede bedene de zarar verir. Aslında hem bedensel, hem zihinsel hem de ruhsal yorgunluk gerçekten de ağır bir süreçtir.
Sirkelenmek ve ayağa kalkma isteğini oluşturmak o kadar da kolay olmasa da, bunu denemek bile güzel bir eylemdir. Çünkü hayat hızlıca akarken, hayatın gerisinde kalmak, çok da adil olmadığı gibi kendine karşı acımasızca da bir tutum söz konusu oluyor.
Hayatta her ne yaşandıysa, şimdiye dönmeli ve anı görmeli, ana izin vermeli, ana izin vermek kendine tanıyacağın bir şans olmalı. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz, istesenizde olamaz, aynı akan suda iki kere yıkanamayacağınız gibi aynı siz olmanız ve aynı tepkileri vermeniz de mümkün değil.
Hayata ve kendine güvendiğinde, akışı yaşadığında yaşamda sana cesaretinden dolayı güzellikleri severek sunmaya başlar.
İstemek, başlamak, adım atmak, hayatın içinde olmak çok kıymetli. Çünkü sen çok kıymetlisin.
Sevgilerle,
Doğa Gülay Cırban.
Regresyon Uzmanı / İlişki ve Aile Danışmanı
gcirban@gmail.com