Küçük kedi mutluluğun kuyruğunu yakalamak olduğunu öğrenmişti ve o kadar çok savşıyordu ki, o kendi parçası, minik kuyruğu yakalamak için. Sürekli etrafında dönüyor, döndükçe başı dönüyordu ama yakalamalıydı o kuyruğu, tüm soruların cevabı oradaydı hatta bilmediği soruların cevabı bile gelecekti kendine, o kuyruğu yakalarsa eğer. Çok çabaladı, çok uğraştı ve bir an geldi yakalıyıveri kuyruğunu, kendi bile inamamadı, evet, mutluluk dişlerinin arasındaydı şimdi, o anlam ona şimdi gelecekti. Bekledi, bekledi ve gene bekledi… Ama bir şey gelmiyordu, hiçbir şey olmuyordu, o kadar yorulmuştu ki bir anda bırakıverdi kuyruğunu ve geri itiliverdi düştü. Nasıl yani, bu muydu hayatın anlamı? Bu ne saçma şeydi, yorulmuş, canı yanmış, bıkmış ve hayal kırıklığına uğramıştı. Oysa vaad o kuyruktaydı. Neredeyse ağlayacaktı artık, anlam arayışı, mutluluk arayışı bir kabusa dönmüştü. Ve o anda dedi ki, bir daha kimseye inanmayacağım, güvenmeyeceğim, onlar yanlış biliyor.
Bu hikaye tanıdık geliyor mu size. Siz de kendi kuyruğunuzu yakalamaya çalışırken hayal kırıklığına uğradınız mı? Ya da bir daha kimseye güvenmeyeceğim diye düşündünüz mü?
Hayat bize pek çok kararlar aldırtırken öyle umursamazca akar gider işte. Ve yıllar akar, ömür akar. Bazense hala o kuyruğu yakalama peşinde koşar küçük kediler yada insanoğlu.
Kendini kavrama ve anlama anlayışı en zor olandır oysa. Hayattaki en zor şey, kendini tanımak, yüzleşmek, anlamak, fark ettir. Çünkü altında o kadar çok defolar vardır ki, kabule geçemeyeceklerin, sevemeyeceklerin ve yok öyle değil diyerek reddeceklerin. Gül pembe güzellikleri sever herkes çünkü.
Oysa biz insanoğlu o kadar da gül pembe yaşamaya yatkın değiliz ki bu hayatı.
AA bir de aklıma gelmişken, hep acısız, hep mutlu, hep müthiş yaşamlar dilenir, arzu edilir. O kadar büyük bir kod olmuştur ki sorunsuz yaşamak, sorunları kimse sevmez. Siz hangi sorunlarınızı sevmiyorsunuz?
Aslında sorunların kabulü de o kuyruğu yakalamanın bir parçasıdır, hayatın anlam akışında hayata bir anlam oymanın bir parçasıdır. Çünkü bu anlamlar farklıdır herkese göre, değişkendir, karekterler, bakış açıları bu kadar farklı yapı varken bir olmasını beklemekte bir hayal ürünüdür zaten.
Bazısı için, denizin derinliklerindeki huzur hayatın anlamı olabilirken bazısı için de çatışmanın içinde kalmaktır. Diyeceksiniz ki, kim çatışmayı sever, bunu açıklamak zor da olsa tekamülün yapısında olan ilerlememize yada durmamıza yardım eden alanımızdır.
Bazen de hayatın anlam arayışı gereksiz, belki anlamsız olabilir.
Ben baktığımda sadece anlamı kendi içinde görenlerdenim. Kedinin kuyruğunda değil, kedinin atan kalbinde. Oraya ulaşıldığında herkes kendi anlamına ulaşabilir. Ama iş ki oraya ulaşabilmenin bir yolu olsun, o yol meşakatli, yorucu ve zor olabilir. Hayat işte, kolaylıkları beklemeyi seven insanoğlu için bir engel daha, oysa o engel kendi içinde, elini uzatabileceği kadar yakın. Tabii elini uzatmak istiyorsa. Herkesin ulaşmasına da gerek olmayan bir yol çünkü.
Kesin br bilgi olmadığını söyleyen filozofları her zaman çok haklı bulmuşumdur. Bilgiler ve anlamlar kadar değişken, dönüşen ve kişiye özel bir şey olamaz bu dünyada. Ve bu farkın farklılığını gösteriyor bize. Ne kadar güzel değil mi? Oysa farklı olan bazen en zor kabule geçilen de olsa herkes içten içe farklı olmak ister. Ama merak etmeyin, zaten herkes içinde o kadar farklıdır ki, hiç farklı olmayı istemeye gerek yok, çünkü fark doğuştan içinizde. Yeter ki ulaşmaya çalışın, yeter ki anlamak için hazır olmaya çalışın. Kuyruğunu yakalayıp mutluluğu ve hayatın anlamını yakalamaya çalışan kedi kadar cesur olmayacak değiliz değil mi.
Anlamların içimizde saklı olduğu bu acı ve tatlı dünya, bize sürekli kendimizi görmemize yardımcı oluyor. Yeter ki anlamları çıkarmaya hevesli olalım.
Ya siz? Kendi anlamlarınızı bulmaya hazır mısınız?
Güzellikler ve ihtiyacınız olan anlamlar sizinle olsun.
Doğa Gülay Cırban
Sosyolog / Aile ve İlişki Danışmanı